<
<
Eczane ve temizlik malzemeleri şirketi Duane read üç yıl önce bebek bezi satışlarında bir ikilemle karşılaştı. New York'un heryerine yayılan bu zincir satışlarını arttırmak için yoğun çaba sarfetmekteydi ama ne indirimler ne alışveriş kuponları işe yarıyordu.Bir gün O güne kadarki tüm satışları yeni bir yazılıma yüklendi ve yazılımdan tüm bebek bezlerini satabilmesi için doğru fiyatlandırmanın ne oldugunu firmaya söylenmesi beklendi...
Ve mucize gerçekleşti...o güne kadar kimsenin denemediği bir şeyi önerdi : paketleri çocukların yaşlarına göre fiyatlandırma !
yazılım, yeni doğmuş bebeklerin ailelerinin daha büyük bebeklere sahip olanlara göre fiyatlara karşı daha az duyarlı olduğunu bulmuş. Yani bezler yeni doğmuş bebekler için daha pahalı olacak ve bebekler büyüdükçe fiyatlar aşağı çekilecek. Bir yıl sonra bebek bezi satışları bebek bakım malzemelerinin toplam gelirlerini %27 yükseltti. Oysa bu kategori o güne kadar hiçbir zaman %2lik artış marjını geçmemişti.
yazılımın fısıldadığı başka öneriler şunlar,
* yine duane read için, 50 haplık kutudaki tek bir hapın fiyatı 24 haplık kutudakilerden daha düşük tutuluyordu ama yazılımın dediğine göre daha yüksek olmalı çünkü bir çömlek dolusu hap satın alanlar, kutudaki tane fiyatına daha az duyarlı oluyorlarmış
* üşütenlerin mendil, öksürük ilacı ve tavuk çorbası aldıklarını saptamış...öyleyse neden çorbalar, mendiller ve öksürük ilaçlarından oluşan bir soğukalgınlığı bölümü oluşturulmuyor !
kim bu yazılım? DEMANDTEC 1999 yılında stanfor üniversitesi yöneylem profesörü ve eski bir danışman taraından kuruldu. Fiyat ve satışlar arasındaki ilişkilendirme yapmayı sağlayacak matematik modelleri geliştirmek için 53 mühendis ve bilim adamı işe alındı.
Çalışma örneği : kellog markalarından foot loops'un matematiği biraz riskliydi. 1 940 mağazalı bu gıda zincirinin tüm kahvaltılık satış verileri demandtec yazılımına yüklendi. yazılım, fiyat değişimleri, promosyonlar, yılın zamanı ve raf konumu gibi belirleyicilerle satış hacimlerini ilişkilendiren 134 milyon katsayı üretti ve sonuçta 72 milyon denklemle kahvaltılık gıdalar için optimal fiyat önerileri bir mönü halinde ortaya çıktı.
ben her ne kadar zor geçsemde dünya ekonometri ve oyun teorisini konuşuyor :) Oracle önceki temmuz 240 milyon dolara profitlogic adında bşr optimizasyon şirketi satın aldı. Demandtec satışlarını ikşye katlayarak 50 milyon dolar yapmayı hedefliyor bu yıl ve son olarak bir veri daha fiyat optimizasyon yazılımları satışları %30luk bir artışla 195 milyon dolara tırmanıyor...

merak : türkiyede faaliyet gösteren herhangi bir optimizasyon yazılımı var mı? , gelecekte pazarlamacıların her işini yazılımlar mı yapacak?

kaynak : ağustos forbes
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<1Yorum yapıldı < <
<
<
ağaçları korumak için muhteşem bi sorumluluk bilinci veriyor bence aşağıdaki çalışma...

reklam kaynağım : frederik samuel

Tüm dünyada hergün 133 gazetecinin hapsedildiği ve işkence gördüğü bundan daha çarpıcı nasıl anlatılabilir ki?

reklam kaynağım : marketing alternatif
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<2Yorum yapıldı < <
<
<
<
ülkemizde de gençlerin ve kendini genç hissedenlerin bir numaralı markalarından biri NİKE...ülkemizde benim bildiğim kadarıyla tanıtım mecraı olarak sadece Tv yi kullanıyorlar...ama honghong'da bir reklam çalışması yapmışlar; hayran oldum...



kaynak : frederik samuel , JWT
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<
<
çok severek giydiğim markalardan biri olan diesel maalesef ülkemize reklam ve pazarlama çalışması yapmadan ürünlerini satma yolunu seçiyor...ama reklam yaptıgında da muhteşem yaptıgını gördüm bugün...
milan da yapılmış sokak reklamları aşağıda...




kaynak : diesel wall
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<
EGER BİRİLERİ BU BLOGA GİRİP BİŞEY OKUYORLARSA LÜTFEN BU YAZIYIDA OKUYUN VE BANA BİŞEY SÖYLEYİN ! LÜTFEN !

22 yaşındayım ve hala kafam karışık...takip edenler bilir çalışıyordum yakın zamana kadar ama geçen gün işten ayrıldım(babamın isteği üzerine...-önce derslerimi vermem gerekiyormuş! -)
bu hayat kimin? doğru karar nedir? bi kararın yanlışlığına kim karar verir? ne yaparsam yapayım içimdeki boşlukları neden dolduramıyorum? yaşamayı nasıl sevebilirim? iki günlük dünya için neden bu kadar sıkıntı çekiyoruz ki?

vb... gibi milyonlarca soru dönüyor zihnimde...geceleri uyuyamıyorum düşünmekten...merak ettiğim bişey daha var : tüm bunları sadece ben mi yaşıyorum? çevremdeki kimsenin yaşamadıgını biliyorum ama kimbilir belki bu ülkenin bi yerlerinde benimle benzer ruh halini taşıyan birileri vardır diye soruyorum...

şu blogun haline bi bakar mısınız, ne olacağına karar verebilmiş dğeil hala-tıpkı benim gibi- bi taraftan bi tarafa savrulup duruyor...ne yapacağımı HİÇ BİLMİYORUM, bildiğim aç kalıp, budalalığa devam edeceğim
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<24Yorum yapıldı < <
<
<
marka stratejileri ve amerikadaki pazarlama ortamı hakkında muhtesem yazıları olan özge'nin en sevdiğim iki yazısı(1) (2)

insanlığın akıl defteri diye oldukça iddialı bi site var (benim link verdiğim siteler arasında-moleschino-). bu sitede iki tane çook begendiğim iki yazı var. (1)(2)

kahve molası diye sanal kafe tarzında bi adres buldum , o adreste de şu sıralar tutkunu oldugum bir yazarı :milan kundera ...onun en sevdiğim kitabıdır varolmanın dayanılmaz hafifliği tavsiye ederim...
şimdilik bu kadar...dertlerimi çözmem gerek gerçek dünyaya dönüp...
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<2Yorum yapıldı < <
<
<
daha yeni işten çıktım... yorgun ve uykusuz azıcık da sinirli bi ruhla attım kendimi internete...yeni bişeyler yazayım dedim bloga...reklamlar nasıl yeni pazarlama trendleri ne yönde diye dolaştım biraz...sonra korktum !
nette gördüğüm, farkettiğim, heyecanlandığım dünya mı gerçek? yaşadığım dünya mı?
pazarlamanın kenarından geçmeyen, geçsede kapıdan satışa pazarlama diyecek kadar (?)
eğer nette gördüğümüz, okuduğumuz dünya gerçekse biz neyi yaşıyoruz?
yok bizim yaşadığımız dünya gerçekse pazarlamaya aşık olan insanlar platonik mi yaşıyorlar?
korkuyorum...
(hadi bakalım uyu artık uyuyabilirsen)
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<2Yorum yapıldı < <
<
<çay molası - iş muhabbetleri/div>
<
ya eski günleri özlüyorum bennn
işsiz güçsüz internetin başında sabahlamayı...her gördüğüm bilgi kırıntısında acıkmayı...
aslına bakarsanız bu işin bana madi anlamda faydasından başka bi faydası olacak mı ona şüpheyle bakıyorum ama emin oldugum tek şey çalışma hayatının aslında ne kadar zor oldugunu gösterdiği...(eşekten düşmüşe döndüm diyebilirim hatta)
ben megerse hayal dünyasında yaşıyormuşum.(muhtesem bi iş ortamı, çalışanların tek derdinin firmanın karını max etmek oldugu, ben süper olursam hersey süper olur yanılgısı....vs. vs.)
zormuş !
15 gündür çalışıyorum. ama öyle yoruldugum anlar oldu ki , sinirden kasıldıgım- burnumun kanadığı, tansiyonumun 10-4 oldugu... satış yapmak kolay (bazı enteresan müşterileri saymazsak) benim takıldığım nokta çalışma arkadaşları, şefler, çalışma ortamı, müdürler....vs.
sanki işleri zorlaştırmak için yaratılmış onlarca insan...
ya benim kafam epey karıştı bu iş mevzuunda...fikir bulmak hakkaten kolaymış da onu uygulayacak iş yeri, senin fikirlerinin arkasında sağlam duracak bi müdür bulmak zormuş !
görüşmek üzere...(bi sonraki yazı : iş yerindeki çay muhabbetleri)
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<
şu an çalıştığım magazada 6 reyon var bunlardan biri de bayan reyonu...ben bayan reyonunda çalışıyorum. çalışırken aklıma geldi !

1) mağazacılık konsepti nasıl bu kadar klasikleşmiş acaba? çünkü neredeyse bütün mağazalarda bayan reyonu, erkek reyonu, ayakkabı reyonu, spor reyonu....vb. gibi reyonlar mevcut. tüm bu klişelerin dışında bi mağazacılık anlayışı yaratılsa, mesela bayan erkek spor gibi ayrımların yerine mevsimsel etkiler yaşamsal alanlara göre sınıflandırılsa
örneğin ; mağazalar sezonluk konsept belirleseler... yaz sezonunda katları deniz, ev, piknik, iş gibi yazın yaşanılan alanlara bölünse nasıl olur?
denize gidecek bi aile deniz reyonuna geldiğinde ihtiyaçlarının tamamını hiç diğer katlara çıkmadan ordan yapabilse hoş olmaz mı?

2) oteller hizmette sınır tanımıyor diye haberleri mutlaka duymuşsunuzdur. hizmetlerinden birini hatırladım dün çalışırken, müşteri ilk geldiğinde onunla ilgilenen görevliden başka hiç kimsele muhatap olmadan otelden ayrılıyor(bu hizmetin çok da havalı bi ismi vardı ama unuttum)aynı sistem mağazacılıkta da yapılabilir!
örneğin ; müşteri kapıdan içeri girdiğinde bi danışman hoşgeldiniz efendim size eşlik edebilir miyim alışverişinizde diyecek ve müşteri mağazadan çıkıncaya kadar ne tür ihtiyacı olursa olsun sadece o danışman yardımcı olacak !ürün tanıtımından satışına kadar her konudan anlayacak(fazlasıyla prezentbl olacak)...sizce nasıl ?
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<3Yorum yapıldı < <
<
<
arkadaşlar iş buldum ve bugün başlıyorum. satış danışmanı ! olucam...
ilginç bi çalışma sistemim olacak.epey de yorucu.
bakalım nasıl olacak...anlatmaya çalışıcam diycem size ama yalan olur...çünkü gece 22'ye kadar işte olucam. sonrada pestilim çıkmış olur herelde...biraz ara vermeninde zamanı gelmişti zaten...
görüşmek üzere...
tüm verip de tutamadığım sözler için özür dilerim
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<1Yorum yapıldı < <
<
<
özlediniz mi bilmiyorum...ama ben acayip özledim ya interneti :)) neyse geldim denziliye...malum yaaz okulu meselesi...
tatilde sizler için bol bol pazarlamayla iligili şeyler topladım yavaş yavaş aktaracağım(hala kişisel bilgisayarım olmadığı için)
bunlardan ilki daha önce kulağınıza çaldığım mini bi tahminin tutmuş oldugunu hatırlatmak :)
31 mayıs tarihli yazımda nil ve pırlanta pazarlamasından bahsetmiştim. ve yapılıyor! türkiye pırlantacılar derneği nil'e sponsor olmuş ve nil'in tüm konserlerinde pırlantayla ilgili sunum yayınlanacakmış.tahminimce daha başka aktiviteler de yapılır.(hiç heveslenmeyin pırlanta hediye etmezler :) )
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<
sevgili okurlar,
finalleri kazasız belasız bitirdik(dersler kaldı yine ya, ölmeden demek istedim) :)
şimdi tatil zamanı...
eve gidiyorum, yani manisaya...
bahçeme ve ağaçlarıma...
anneme ve babama...
merak etmeyin çok sürmeyecek bu tatil (10 gün)...sonra yine buralardayım..yaz okulu(fazla mı tembel bi öğrenciyim ne) :)
aslında siz de tahmin edersiniz bu benden kaynaklanmıyo iktisat başlı başına tembellik kaynağı :)
hadi araba kaçmadan uçayım ben...eyvallah
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<Çarşamba, Haziran 07, 2006
<
ismail YK'ya en ufak bi sempatim olmamasına ragmen alkışlıyorum onu...

nedir olay? son kasedinde(bombabomba.com)ciddi manada örnek olacak cinsten bi pazarlama atagına geçmiş.
kendisini hiç dinlemediğim için diğer albümlerdeki performansını bilmiyorum yalnız djlerin ortak görüşü klasik tarzının dışına çıkmadıgı yönünde...
neyse albümün adı bombabomba.com klip çektiği ilk şarkı bombabomba.com...bunu duyunca hemen pazarlama kokusu aldım ve acaba var mıdır ki dedim?
evet varmış bombabomba.com isimli bi web sitesi kurmuş sayın ismail yk !
arkadaşlık sitesi...anladığım kadarıyla hala beta aşamasında site ama yakın bi zamanda yıllardır bu işle uğraşanları şaşırtacak bi başarıyı yakalayacak gibi...
not : site epey yavaş açılıyo
benzer post : nil ve pırlanta pazarlaması
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<1Yorum yapıldı < <
<
<ÇIKIŞ !/div>
<
ithaki yayınlarından çıkan kitap ;

japon gerilim efsanelerinden biri olma yolunda giden kitap 1997'de yayınlanmış ama ülkemize ancak 2006 mayıs'ta yayınlandı. (!)
asıl anlatmak istediğim şey kitaptaki muhtesem bi zeka ! "jumanji" isimli bi tefeci...baş karakterlerden biri değil...hep kıyıda kalmış ve belki de halinden mutlu, sessiz bi karakter onu neden sevdiğime gelince; sadece bir haberi okuduktan sonra olayı hemen iş olarak görmeye başlıyor...kitabı belki okursunuz diye konuyu anlatmayacağım elbette ama iş de öyle garip bi iş ki...
kitabı bitirdikten sonra düşündüğüm tek şey ise hayatı daha ne kadar pazarlamacı gözüyle yaşayabilirim'di...
şu sıralarda kafamı dolduran soruların başını ise "erkek giyiminde öncü markalar vitrin düzenlemesini nasıl yapmalı?" çekiyor...(cevabını yazıcam :) )
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<3Yorum yapıldı < <
<
<Çarşamba, Mayıs 31, 2006
<

Nil Karaibrahimgil son kasedinde ciddi manada pırlanta reklamı yapmış bence hem sözleri hem klibiyle insanları pırlanta almaya teşvik etmekten öte alınca kendinizi çok daha özgür hissedeceksiniz diyor...
ya dinlerken de aklıma gelmiyor değil hani, tamam süper şarkı da acaba ciddi bir reklam çalışması da olamaz mı bu diye ?
çünkü klibe bakıyorum takılmış takıştırırlmış pırlantalar...
e sözlere bakıyorum tek taşınızı kendinizde alabilrisiniz illaki nişanlanmanıza yada evlenmenize gerek yok diyor...
sanki pırlantayı farklı konumlandırıyo gibi...siz ne düşünüyorsunuz?
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<1Yorum yapıldı < <
<
<
WOMM kulaktan kulağa pazarlama olarak mı çevrilmeli yoksa ağızdan ağıza pazarlama olarak mı?
mediacat dergisinin yazarlarından renan tavukçuoğlu bu konuyu mayıs sayısında iredelemiş işte alıntı :
"Pek çok uzmanlık alanında olduğu gibi, pazarlama ve reklam alanında da ister istemez Amerika’nın takipçisiyiz. Yenilikçi ve zamanı gelmiş yaratıcı uygulamalar ilk olarak Amerika’da hayat buluyor, sonra uyarlamalarıyla bize taşınıyor. Kavramlar, ilgili çevrelerce çok çabuk kabul görse de, bu sayımızda işin biraz sancılı yanı olan ‘çeviri’ aşamasına değinmek istiyorum.

Word of mouth marketing’in, Türkiye’de bir pazarlama stratejisi olarak yazılıp çizilmeye başlanmasıyla beraber tartışmalar ağırlıklı olarak iki terim üzerinden yapılır oldu: ‘ağızdan ağıza pazarlama’ ve ‘kulaktan kulağa pazarlama’. Dilimize yeni bir terim kazandırmaktan ziyade, yeni terimi, Türkçe’de hali hazırda var olan bir terime yerleştirmeye çalışmak, daha kolay bir yoldur. WOM’a ‘kulaktan kulağa pazarlama’ denmesinde de bunun örneğini görüyoruz. Yaygın kullanımda olan bir terimin içerisine yeni bir kavramı yerleştirmeye çalışmak her zaman doğru sonuçlar vermeyebiliyor.

Türk Dil Kurumu’nun her iki ifade için yaptığı tanımlara bir bakalım:
*Kulaktan kulağa: Bir kimseden bir başkasına, ondan ona GİZLİCE söylenerek.
*Ağızdan ağıza: Herkes birbirine söyleyerek.

Mesaj, kulaktan kulağa yayılırken insanlarda şüphe uyandırması, değişime uğraması ve pek de inanılır olmaması risklerini taşımaktadır. Ağızdan ağıza pazarlama olarak pazarlama jargonuna ekleyeceğimiz terim ise, bire bir WOM’un karşılığını verecektir. WOM’un hedefi, kulaktan dolma yüzeysel intibalar yaratmaktan ziyade sağlam kurgulanmış pazarlama mesajlarının, denenmiş memnuniyetler aracılığıyla iletilmesidir."
blogger'dan teklif : "kulaktan kulağa pazarlama yerine ağızdan ağıza pazarlamayı kullanalım ! "
blogger'dan not : "renan tavukçuoğlu maillerime gösterdiğiniz hassasiyetten dolayı çook teşekkürler"

linkler : wom , buzz , culture- buzz
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<2Yorum yapıldı < <
<
<Çarşamba, Mayıs 24, 2006
<
ne zaman bi restorana gitsem hep bi panik yaşarım, acaba hangi garson gelip canımı sıkacak diye...



bu resmi görünce "işte dedim mutlu son! müşteri memnuniyeti budur!"
türkiye uygulanabilir mi bilmiyorum ama uygulansa hep o restoranı tercih edeceğimi biliyorum...
kaynak : I have an idea
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<0Yorum yapıldı < <
<
<
<
kim unutur ki bu reklamı?

gördüğünüz resmi büyülttüğünüzde sizinde farkedeceğiniz gibi duvara boydan boya rozetlerle dolu oldugunuz göreceksiniz. çağdaş sanat galerisi için hazırlanmış reklamda tek kelimelik 50bin rozet kullanılmış.ve halk istediği kadar ve istediği kelimeleri bulup takabilmiş ! çağdaş sanata yakışan bi yaklaşım bence...
nerden ni buldum? : re-think
/div>
Yazıyı gönderen | Permalink | <<1Yorum yapıldı < <
<